Cuma, Temmuz 15, 2011

sadelik

Geçmiş yazılarıma bakıyorum da sonraları onları okuyamıyorum. Çok karışık geliyor, gözlerim yoruluyor, dikkatim dağılıyor çabucak. Halbuki sadelik öyle mi ?
Lisede edebiyat kitapların Nurullah Ataç ın denemelerini okur birşey anlamazdım. Adam dil, edebiyat, yalın anlatım der durur, ben hep seni düşünürdüm. Halbuki biraz anlamaya çalışsam belki bugün bu noktada olmazdım.
Sonra Bilge Karasu abimizin dünyasına rastgele girdim. Billur gibi bir dil falan diyesim geliyor ama tabirin kendisini sevmediğimden, ve de entellektüel bilgiden yoksun olduğumdan, inanılmaz diyorum sadece. Bir kelam sorsalar adamdan yana bana, al, oku, ak derim. Karşımdaki etkilenir tabi ama ben gerisini getiremem..Niksar da evimizde, küçük bir kuş kadar hürdüm.
Konuyu dağıtmadan, sadelik üzerine yazdığım deneme ile devam edeyim. Herşeyin sadesi makbuldür. Bugün sade maraş dondurmasının verdiği tat hiç bir dondurmada yoktur. ( Çok iddalı oldu bu cümle, bu satırları yazarken, cremario milano'da sevdiceğimle yediğim dondurmalara haksızlık mı ediyorum acaba diye düşünmeden edemedim. hele kavunlusu öfff) .Kamyonlar kavun taşır.
Sadelik konusu ile ilgili diğer örneklemelere dönersek, aslında basit her zaman güzeldir. Basitlik ve sadelik- yalınlık-her daim ilgi görmüştür. Ama biz bunun farkında bile olmayız çoğu zaman. Ambalajındaki sadelik, doğru renklerle kullanılıyorsa satılamayacak raf ürünü yoktur marketlerde misal.Aynı şey yazıda da geçerli.Sonra alem değişiverdi.
Mimaride de aynı yaklaşımla gözü yormayan, kullanıcının mekanda kendisini rahat hissettiği, simetrik ama aynı zamanda işlevsel tasarımlar,birbirini tamamlayan ancak birbiri üzerinden bütüne ulaşabilen düzlemler insana ferahlık hissi veriyor.Ayrık planlı, ama bir düzen içersindeki mekanlar, insanın madde ile olan ilişkisini adeta tamamlar nitelikde değil mi sevgili okuyucu. Ayrı su , ayrı hava, ayrı toprak.
Mevsimler ne çabuk geçiverdi, unutmak unutmak unutmak...

Hiç yorum yok: